Çevremde ki
insanların neden okumadığını düşünürken, birgün aslında okumak istediklerini
ama ne okuyacağını bilmediklerini farkettim. Aslında Türkiye okumak istiyor.
Türkiye elinde kitap olsun istiyor. Bir kitaplığı olsun, imrenerek baksın. Ama
okumuyor, okuyamıyor. En büyük örnek olan; BEN. Hatırlıyorum da küçükken hep
okumak istedim. Elimde kitap olsun istedim. Sayfaların kokusunu sevdim. Masamda
kitap olmasını sevdim. Ama hiçbir zaman okumadım. Çünkü ne okuyacağımı
bilmiyordum. Tüm Türkiye olarak ne okuyacağımızı bilmiyoruz. İlkokulda
hepimizin eline basit bir çevirisi olsa da Dostoyevski verildi. Biz hiç kitap
okumamış çocuklar, bir anda elimizde Dostoyevski görünce okuyamadık. Sıkıcı
geldi. Bunaldık. Ama kimse anlamadı. Bizi suçladılar. Elimize vampirlerle
alakalı kitaplar aldığımızda 'Bunu mu okuyorsun?' diye suçlandık. Suçlanmak
ağır geldi, kitapları elimizden bıraktık. İzin vermediler ki? Ne okuyacağımıza asla
izin vermediler. Ellerimize yanlış kitap tutuşturdukları için kendilerinde hata
aramak yerine bizi suçladılar. Ve sonra hiçbirimiz okumadık.
Ne Dostoyevski, ne
de vampirler...
Bazılarımız şanslı
idi. İlerleyen yıllarda ellerine geçen birkaç kitap ile kitap kurdu olurken,
çoğumuz şanslı değildi. Lisede elime Fantastik bir kitap tutuşturuldu.
Çıldırdım. Daha önce nasıl böyle kitaplar okumam dedim. Nasıl hoşuma gitmişti.
Daha fazlasını istedim. Daha fazla, daha fazla.. Ama sonra Annem çıktı karşıma,
dedi ki; 'Git kendine bir şeyler katacak kitaplar oku!'. Sonra babam çıktı
karşıma 'Bu okudukların neler?' dedi. Kimse okumamla ilgilenmedi. Herkes ne
okuduğum ile ilgilendi. Biri de çıkıp ne güzel okuyor demedi ki onların
takdirine hiçbir zaman ihtiyacım olmadı. Onları zerre umursamadım. Ben okudukça
onlar konuştu. Ben durmadım, okudum. Ve birgün annemin elinde benim
kitaplarımdan birini görünce, sesimi çıkarmadım. Sessizce izledim. İçimde
'Yaşasın!' diye çığlıklar koparken sadece tebessüm edebildim. Sonra
kitaplığımın yanından ayrılmayan bir annem, her gördüğümde kitaplığımdaki
kitapları inceleyen bir kardeşim oldu. Üzüm üzüme baka baka kararır derler.
Ailem bana baka baka karardı. Onlar okudukça ben mutlu oldum. Ben okudukça
onlar...
Sonra kendime bir
sayfa açtım. KİTAPLAR VE SOZLERİ. Benim gibi zamanında ne okuması gerektiğini
bilmeyen, öneri isteyen, okumak isteyen insanlara bir şeyler anlatmak istedim.
Ne okuyacaklarını bulmaya yardım etmek istedim. Takipçilerim ve ben büyüdükçe,
büyüdük ve harika bir ekip olduk. Artık ne okumak istediğini bilen daha fazla
insan vardı.
...
İnsanların ne okuduğuna değil, okuyor olmasına
odaklandım. Kimseyi okuduğu kitaplar ile yargılamadım, kendimin de
yargılanmasına izin vermedim. Sorgusuz sualsiz kitap okuyan insanların hepsini
sevdim. Hepsine tek tek değer verdim. Ama bunu yapamayan insanlar yüzünden,
bazılarımız hep yargılandı ve hala yargılanıyor. Hayatında hiç kitap
okumamanın, vampirli kitap okumaktan daha zararlı olduğunun farkında değil
insanlar.
Biz bu ülkede küçücük çocukların ne okumasına karıştıkça, ellerine zorla dünya klasiklerini tutuşturdukça, bu ülke okumayacak. Bu ülkede hayal ettiğim tek şey; o küçük çocuklarını bir kitap mağazasına sokup 'İstediğini alıp okuyabilirsin, incele gör ve neyi beğendiysen onu seç.' diyen anne ve babaları görebilmek. Okumayı çocuklara sevdirmek ve onları kitaplarla büyütmek...
Kaçımız farkındalık
içinde olup çocuklarımıza, kerdeşlerimize, kuzenlerimize, yiğenlerimize
anlayışlı davranıp ellerine istedikleri kitapları vereceğiz merak ediyorum.
Kitap okumayı bir dersmiş, ödevmiş gibi göstermek dışında nasıl eğlenceli bir
şey olduğunu ne zaman anlatacağız merak ediyorum. En çokta ne zaman insanların
ne okuyacağına karışmayacağımızı çok merak ediyorum.
Detaylarda boğulup,
kitap okuyan insanları kısıtlamak yerine, herkesin okuduğu harika bir Türkiye
ne zaman yaratılacak??
MERAK EDİYORUM.
...