29 Şubat 2016 Pazartesi

TÜRKİYE NEDEN OKUMUYOR?






Çevremde ki insanların neden okumadığını düşünürken, birgün aslında okumak istediklerini ama ne okuyacağını bilmediklerini farkettim. Aslında Türkiye okumak istiyor. Türkiye elinde kitap olsun istiyor. Bir kitaplığı olsun, imrenerek baksın. Ama okumuyor, okuyamıyor. En büyük örnek olan; BEN. Hatırlıyorum da küçükken hep okumak istedim. Elimde kitap olsun istedim. Sayfaların kokusunu sevdim. Masamda kitap olmasını sevdim. Ama hiçbir zaman okumadım. Çünkü ne okuyacağımı bilmiyordum. Tüm Türkiye olarak ne okuyacağımızı bilmiyoruz. İlkokulda hepimizin eline basit bir çevirisi olsa da Dostoyevski verildi. Biz hiç kitap okumamış çocuklar, bir anda elimizde Dostoyevski görünce okuyamadık. Sıkıcı geldi. Bunaldık. Ama kimse anlamadı. Bizi suçladılar. Elimize vampirlerle alakalı kitaplar aldığımızda 'Bunu mu okuyorsun?' diye suçlandık. Suçlanmak ağır geldi, kitapları elimizden bıraktık. İzin vermediler ki? Ne okuyacağımıza asla izin vermediler. Ellerimize yanlış kitap tutuşturdukları için kendilerinde hata aramak yerine bizi suçladılar. Ve sonra hiçbirimiz okumadık. 

Ne Dostoyevski, ne de vampirler...




Bazılarımız şanslı idi. İlerleyen yıllarda ellerine geçen birkaç kitap ile kitap kurdu olurken, çoğumuz şanslı değildi. Lisede elime Fantastik bir kitap tutuşturuldu. Çıldırdım. Daha önce nasıl böyle kitaplar okumam dedim. Nasıl hoşuma gitmişti. Daha fazlasını istedim. Daha fazla, daha fazla.. Ama sonra Annem çıktı karşıma, dedi ki; 'Git kendine bir şeyler katacak kitaplar oku!'. Sonra babam çıktı karşıma 'Bu okudukların neler?' dedi. Kimse okumamla ilgilenmedi. Herkes ne okuduğum ile ilgilendi. Biri de çıkıp ne güzel okuyor demedi ki onların takdirine hiçbir zaman ihtiyacım olmadı. Onları zerre umursamadım. Ben okudukça onlar konuştu. Ben durmadım, okudum. Ve birgün annemin elinde benim kitaplarımdan birini görünce, sesimi çıkarmadım. Sessizce izledim. İçimde 'Yaşasın!' diye çığlıklar koparken sadece tebessüm edebildim. Sonra kitaplığımın yanından ayrılmayan bir annem, her gördüğümde kitaplığımdaki kitapları inceleyen bir kardeşim oldu. Üzüm üzüme baka baka kararır derler. Ailem bana baka baka karardı. Onlar okudukça ben mutlu oldum. Ben okudukça onlar...





Sonra kendime bir sayfa açtım. KİTAPLAR VE SOZLERİ. Benim gibi zamanında ne okuması gerektiğini bilmeyen, öneri isteyen, okumak isteyen insanlara bir şeyler anlatmak istedim. Ne okuyacaklarını bulmaya yardım etmek istedim. Takipçilerim ve ben büyüdükçe, büyüdük ve harika bir ekip olduk. Artık ne okumak istediğini bilen daha fazla insan vardı.

...




 İnsanların ne okuduğuna değil, okuyor olmasına odaklandım. Kimseyi okuduğu kitaplar ile yargılamadım, kendimin de yargılanmasına izin vermedim. Sorgusuz sualsiz kitap okuyan insanların hepsini sevdim. Hepsine tek tek değer verdim. Ama bunu yapamayan insanlar yüzünden, bazılarımız hep yargılandı ve hala yargılanıyor. Hayatında hiç kitap okumamanın, vampirli kitap okumaktan daha zararlı olduğunun farkında değil insanlar.




Biz bu ülkede küçücük çocukların ne okumasına karıştıkça, ellerine zorla dünya klasiklerini tutuşturdukça, bu ülke okumayacak. Bu ülkede hayal ettiğim tek şey; o küçük çocuklarını bir kitap mağazasına sokup 'İstediğini alıp okuyabilirsin, incele gör ve neyi beğendiysen onu seç.' diyen anne ve babaları görebilmek. Okumayı çocuklara sevdirmek ve onları kitaplarla büyütmek...




Kaçımız farkındalık içinde olup çocuklarımıza, kerdeşlerimize, kuzenlerimize, yiğenlerimize anlayışlı davranıp ellerine istedikleri kitapları vereceğiz merak ediyorum. Kitap okumayı bir dersmiş, ödevmiş gibi göstermek dışında nasıl eğlenceli bir şey olduğunu ne zaman anlatacağız merak ediyorum. En çokta ne zaman insanların ne okuyacağına karışmayacağımızı çok merak ediyorum.

Detaylarda boğulup, kitap okuyan insanları kısıtlamak yerine, herkesin okuduğu harika bir Türkiye ne zaman yaratılacak??

MERAK EDİYORUM.
...







13 Şubat 2016 Cumartesi

Obsidiyen, LUX Serisi (1.Kitap)











Yazar: Jennifer L. Armentrout
  Çevirmen: Bilge N. Zileli Alkım
                                                                                    
''Her şeye yeniden başlamak çok berbat.

Annemle birlikte Batı Virginia'ya taşındığımızda, kendimi sıkıcı işlere adamıştım, ta ki tüyler ürpertici yeşil gözleri ve kaslı vücuduyla yan komşumuz karşımda dikilene kadar.
Ama işler tahmin ettiğiniz gibi gitmedi.

O, ağzını açtı.

Daemon hem kabaydı hem de kendini beğenmiş bir pislikti.
Birbirimizden hoşlanmamıştık. Tam hikâye burada bitiyordu ki bir kazaya uğradım ve Daemon zamanı dondurarak beni kurtardı.

Yakışıklı uzaylı komşum üzerimde bir iz bırakmıştı.

Yanlış okumadınız. O, bir uzaylı. Daemon ve kız kardeşinin yeteneklerini çalmak isteyen düşmanları vardı ve Daemon'ın bıraktığı iz bütün düşmanları başıma toplamıştı.

Bu korkunç durumdan canlı kurtulmak içinse tek yapmam gereken üzerimdeki uzaylı izi etkisini yitirene kadar
Daemon'ın yanından ayrılmamaktı.''
...

Sayfa Sayısı: 360
Dili: Türkçe
Yayınevi: DEX






-ÖVGÜLER-


"Obsidiyen'e bayıldım. Romanı bir gecede bitirmeye, kendinizi Daemon'a kaptırmaya ve serinin ikinci kitabı için sabırsızca beklemeye hazır olun."
Deborah Cooke, The Dragon Diaries

"Daemon ve Katy, ateşle barut gibi. Her bölüm nefesinizi kesecek ve dahası için yalvaracaksınız."
Jus Accardo, Touch

"Armentrout'un yeni serisinin ilk kitabı başından sonuna hiç
azalmayan bir heyecanla akıp gidiyor."
RT Book Reviews







 - YORUM -

LUX serisinin birinci kitabı OBSİDİYEN, tarz başlangıcı olarak çoğu okuyana Alacakaranlık kitabını anımsatıyor. Çoğu kişi serinin diğer kitaplarını okusa, fikri kesinlikle değişir. Çünkü gerek konusu, gerek olayların akışı ile diğer kitaplarda işler karmakarışık bir hal alıyor. 


İlk kitap olan Obsidiyen, kız karakterimiz Katy'in başka bir şehre taşınması ile başlıyor. Ve komşuları iletişim kurmaya çalışırken, komşusu Daemon'ın sert tepkileri ile karşılaşıyor. Bu sert tepkilerin nedenlerini merak edip, olayların üzerine gidiyor. Ve olaylar sırasında komşusunun Uzaylı olduğunu öğreniyor. Uzaylı Daemon yeteneklerini insanların yanında kullandığında, insanlar üzerinde izler bırakıyor. Sadece Uzaylıların görebileceği cinsten bir ışık ile parlıyorlar. Ve Katy, Daemon'ın hayatına fazlasıyla girip, fazlasıyla yeteneğe şahit olduğu için, parıl parıl parlamaktadır. Parlamasında ne sorun var ki? diyenlere söylüyorum: Hiç bir kitap düşmansız ilerlemez. İyi uzaylıların olduğu gibi kötü uzaylıların da olduğu dünyada Katy'in parıl parıl parlaması, Daemon'ı saklandığı yerden edebilir. Bu yüzden Daemon, Katy'i güvence altına alarak hem kendisini hem ailesini hem de Katy korumaya çalışır...



Kitabı bundan yıllar önce okuduğumda çocuktum ve çok etkilenmiştim. Lakin işin güzel yanı şu; hala etkileniyorum. Daemon'ın tavırları, konuşma şekli, hareketleri, hepsi ve hepsi harika! Aklıma geldikçe heyecanlanıyorum. Seriye bir şans verip başlayın derim. İlk kitap ile her şey yerli yerine oturmayacak ama ikinci ve üçüncü kitaptan sonra en sevdiğiniz serilerin başında olacak! 

Ayrıca farkındayım ki, kapaktaki kız gerçekten Katy'in yaşına göre çok büyük
ve o kadar da güzel değil.
Şahsen ben kitapların hayal dünyasına kalmasını ve bu şekilde
kendi belirledikleri tipleri bizlere sunmalarını yanlış buluyorum.
Ama
bu fotoğraftaki kişiler gerçekten umrumda değil. Benim hayalimdeki
Daemon ve Katy farklı... Sizlerde kendi hayal dünyanıza bakın ve
fotoğraflara aldırmayın derim. :D

Sizlere biraz alıntı bırakıp kaçıyorum buralardan...

    -ALINTILAR-







1)
Katy:Evet, ama.. kimi istiyordu?
Daemon: Sapık bir katile lastiğini değiştirmesine yardım edecek kadar aptal bir kızı belki_
Katy: Amma aşağılıksın. Sana bunu... söyleyen oldu mu hiç?

Daemon:Ah kedicik, kutlu hayatımın her bir gününde hem de.



2)
Daemon arkamdaki sıraya oturdu ve midem ağzımdan çıkacak gibi oldu. Kusacaktım. Tam burada sınıfta, herkesin...
Kalemiyle sırtımı dürttü.
Donakaldım. O ve Lanet olası kalemi. Tekrar dürttü, bu kez daha
şiddetliydi. Gözlerimi kısarak arkamı döndüm. "Ne var?"
Daemon Gülümsedi.
Çevremizdeki herkes bize gözünü dikmişti.
Sanki öğle yemeğinin bir tekrarı gibiydi...







3)
Hep en güzel insanların, gerçek anlamda hem içi hem dışı güzel olanların, sessizce bunun etkisinden bihaber olanlar olduğunu fark ettim. Sahip oldukları güzelliği savunanlar elindekini boşa harcamıyorlar mı? Güzellikleri sadece gelip geçici, sadece gölgeleri ve hiçliği saklayan bir kabuktan başka bir şey değildir.











  




4)
Oldum olası kendimi kitapların arasında kaybederdim. Kitaplar her zaman memnuniyetle balıklama atladığım, bir kaçış yolu olmuştu.












5)
"Bu sen misin?"
"Neye benziyor?" diye tısladım.
Yüzüne yavaşça bir gülümseme yayıldı."Kendini filme mi aldın?"
Derin ve yavaş bir nefes aldım."Sanki canlı sapık gösterisi falan yapıyormuşum gibi konuşuyorsun."...
Daemon genzinden bir ses çıkardı."Öyle mi yapıyorsun?"













6)
Daemon: Sıradaki soru?
Katy: Neden bu kadar dangalaksın?
Daemon: Herkes bir konuda uzmanlaşmalı, değil mi?
Katy: Şey, harika bir iş çıkarıyorsun.

...












...



12 Şubat 2016 Cuma

Oniks, LUX Serisi (2.Kitap)







 Yazar: Jennifer L. Armentrout
  
Çevirmen: Bilge N. Zileli Alkım

''Daemon'la aramızda bir uzaylı bağı olmasının 

muhteşem olduğunu düşünüyorsanız, 

yanılıyorsunuz.

Gerçi bu bağa rağmen ona direnmeye kararlıyım. 

Ama bunu yapmak hiç de kolay değil çünkü Daemon 

(kahretsin!) gittikçe gözüme daha da taş gibi 

görünüyor. Üstelik bu sefer Arumlardan çok daha 

büyük bir problemimiz var. Savunma Dairesi 

kasabada.


Eğer Daemon'ın yapabildiklerini keşfeder ve benim 

de onunla bağım olduğunu anlarlarsa ikimizi de 

mahvedecekler. Bu arada okula yeni biri geldi ve 

herkesten gizlediği bir sırrı var. Bana neler 

olduğunu biliyor, yardım da edebilir ama bunun 

için 

(sanki mümkünmüş gibi) Daemon'a yalan söylemeli 

ve ondan uzak durmalıyım. Kimi kandırıyorum ben?!

Kimse sonsuza kadar yalan söyleyemez.''

...

Sayfa Sayısı: 396

Baskı Yılı: 2015


Dili: Türkçe

Yayınevi: DEX










Ultra yakışıklı ve ultra odun Daemon Black geri 

döndü!

Lux serisi, OBSİDİYEN'den sonra 2012'nin en iyi 

genç yetişkin kitabı seçilen ONİKS ile tam gaz 

devam ediyor. Daemon'a 

karşı koymanın imkânsız olduğunu artık siz de çok 

iyi biliyorsunuz...




-YORUM-




LUX serisinin ikinci kitabı ONİKS, birinci kitaba göre çok daha başarılı idi. Zaten diğer kitapları da okuduğunuzda yazarın dilinde giderek yükselme olduğunun farkına varıyorsunuz. Birinci kitabın sonunda yaşanan olaylar, ikinci kitapta etkisini sürdürüyor. Katy ile Daemon arasında bir bağ oluşuyor. Ve farkında olmadan Katy bazı şeyler yapabildiğini farkediyor. Mesela yetenekler gibi. Daemon ve ailesi konuyu çözmeye çalışırken, okula yeni gelen çocuk bir anda Katy'in hayatına giriyor. Sürekli Katy'in yanında dolaşması, Daemon'ı sinir etsede, Katy yeni çocuğun onun hakkında bildiklerini öğrenmekte ısrarlı...



-----------------------------------









İlk kitapta bahsetmemiştim lakin şimdi bahsediyorum. Serideki ilk üç kitabın isimleri taşlardan alınıyor. Obsidiyen taşının kitabın içinde bir anlamı var. Spoi olabilme nedeni ile anlamını söylemeyeceğim. Ama aynı zamanda Oniks taşının ve Opal taşınında kitaplar içinde anlamı var. Bu özelliği ile seri çok hoşuma gitmişti. Özellikle dördüncü kitap Köken'in anlamını öğrendiğimde mest olmuştum. Fakat son kitap Direniş'in özel bir anlamı yok.
Yazarın dilinden kaynaklandığını düşünerek söylüyorum ki, kitabın ne zzaman bittiğini anlamıyorsunuz. Sayfaların ardı arkası kesilmiyor vesiz kendizi bir anda sonda buluyorsunuz. Akıcı, komik, romantik ve savaşçı dili ile Oniks'e göz atın derim.
...




Değinmek istediğim en önemli konulardan biri de serinin kapaklarından dolayı tepki alması. Serinin kapağındaki Daemon ve Katy yeterince yakışıklı ve güzel bulunmaması. Özellikle de Katy'in. 



Ama araştırmalar sonucunda sadece kitapların kapak çekimlerinin kötü olduğunu aslında bu modellerin güzel ve yakışıklı olduğunu farkettim. Farkettiğim en önemli nokta ise, yazarın imza günlerine kapaktaki modeller ile beraber gitmesi. İyi mi kötü mü bilemedim ama dikkatimi çekti.


---------------



-ALINTILAR-


 1) “Kurabiye yer misin?” diye sordu, çikolata parçacıklarıyla dolu bir kurabiye uzatarak. Midem kötü olsun ya da olmasın, bunu reddetmemin imkânı yoktu. “Tabii.”  Çarpık bir gülümsemeyle bana doğru eğildi; dudakları dudak­larıma çok yakındı. “Gel de al.”
Gel de al mı?.. Daemon, kurabiyenin yarısını o dolgun ve tama­men öpülesi dudaklarının arasına koydu.
Hay ben böyle işin...


2) "Geç oldu."
"Biliyorum." Tereddüt ettim. "Kalmak ister misin?"
Tek kaşını kaldırdı.
Bu olmamıştı işte. "Onu kastetmedim."
"Kastetsen de bir şikayetim olmaz hani." Bakışlarını indirdi. "Hem de hiç"



3) Katy: Nasıl olur da beni hala arzulayabilirsin? 
Dameon: Ha, seni hala boğmak istiyorum. Ama ben deliyim. Sen kaçıksın. Belki de o yüzden. İkimiz de balatayı sıyırmışız.






4) Katy: Başka hiç kimse için böyle hissetmemiştim. Sanki yanındayken sürekli düşüyorum, sanki nefesim kesiliyor ve yaşadığımı hissediyorum; öylece durup hayatın yanımdan geçtiğini değil. Bunları başka hiç kimseyle hissetmedim.


5) Daemon: Şanslı olduğumu düşündüm. Çünkü kafamdan söküp atamadığım, canımdan çok kıymet verdiğim o kişi hala hayattaydı. Hala buradaydı. İşte, sen o kişisin.





6) Katy: Evet, benim için çok değerlisin. Şükran Günü'nde benim için yaptıkların..beni.. "Sesim çatladı." Beni acayip sevindirdi. Seni hala önemsiyorum. Tamam mı? Benim için çok değerlisin. O kadar ki, sözcüklere bile dökemiyorum çünkü kıyaslayabileceğim her şey yanında değersiz kalıyor. Hep seni istedim, nefret ederken bile istedim seni. Şu anda beni delirtsen de hala seni istiyorum. Her şeyin içine ettiğimi de biliyorum. Sadece sen ve ben için değil, Dee için de.

...
----------------