21 Şubat 2017 Salı

Son Dilek, Andrzej Sapkowski, THE WITCHER 1, Pegasus Yayınları


SON DİLEK THE WİTCHER PEGASUS ile ilgili görsel sonucu

KİTAP YORUMU

3/5

Witcher serisi: çizgi romanı, oyunları ve filmleri yapılmış, dünyaya ses getiren bir seri. İster istemez kitap için beklentilerim yüksekken kitabın arkasındaki ''İngiltere için Tolkien, Amerika için George R. R Martin neyse Doğu Avrupa için Sapkowski odur'' diye acayip iddialı bir yorum gördüm. Bundan dolayı beklentilerimi daha yüksek tuttum.

Witcher, çok yetenekli kiralık canavar avcıları demektir. Kitapta oluşturulmuş olan dünya, farklı yaratıklar, periler, cinler, büyücüler ve canavarlarla doludur. Böylesine bir dünyada Witcher'lar canavarlı öldürürler.

Geralt bir witcherdır. Kitap boyunca Geralt'ın canavarlarla olan hikayesini okuyorsunuz. Aslında ben masal kitabı gibi farklı farklı hikayeler değilde baştan sona bütünlük içinde bir döngü bekliyordum. Araştırmalarıma göre ilk kitap Son Dilek, bilgisayar oyunundan yıllar öncesini anlatıyor. Garelt'ın ilk kez canavarlar ile karşılaşmalarını anlatıyor. Daha sonraki kitaplarda tek tek farklı hikayeler değilde bir hikaye bekliyorum.

Oluşturulan karakterlere ve dünyaya bayıldım. Canavarlar cidden harikaydı lakin sevemediğim bir şeyler vardı. Sürekli farklı canavarlar ile karşılaşıp onları öldürmesi canımı sıkmaya başladı. Sonlara doğru heyecan artsa da ilk yarı beni cidden gerdi. Witcher, kesinlikle çok başarılı bir kitap ama benim tarzım değil. Kitabı incelemenizi, olumlu ya da olumsuz ama bütün dünyaya ses getiren bir serinin kitabını bilmeniz açısından öneririm. Ben sevemedim ama aranızda çok fazla seven çıkacağına eminim. 


SON DİLEK THE WİTCHER PEGASUS ile ilgili görsel sonucu

Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig, İş Bankası Yayınları


bir çöküşün öyküsü ile ilgili görsel sonucu

KİTAP YORUMU

5/5

Bir çöküşün öyküsü, Madame de Prie'nın, Kral'ın gözünden düşmesi ve ardından Normandiya'ya sürülmesi ile başlıyor. Paris'teki iktidar sahibi günlerinden sonra yapayalnız bir sarayda yaşamak ona acı vermeye başlıyor. İhtişam, entrika ve eğlenceli hayatını tek bir mektupla geri bırakan Madame, sığ ve kibirli düşünceleri için yeni planlar yapmaya başlıyor.

Her zaman olduğu gibi kitabı çok sevdim. Zweig, kesinlikle kadın karakterler konusunda daha çok başarılı. Kitaplarını okurken erkek karakterlerden çok kadın karakterlerden hoşlanıyorum. Kadınların hislerini ve düşüncelerini daha iyi yansıttığını düşünüyorum. Zweig'ın iş bankasından bugüne kadar çıkan en iyi kapak! Kitabı görür görmez zaten vurulmuştum. 50 sayfalık bir kitap size nasıl bu kadar güzel şeyler katıp, nasıl bu kadar etkileyici olabilir bilemiyorum. 

Zweig okumaya istediğiniz kitaptan başlayın. Hepsinden aynı lezzeti alacağınıza eminim. Ama illa ki bir kitap ismi istiyorsanız: ''Bilinmeyen bir kadının mektubu'' kitabından başlayabilirsiniz.

Bir Çöküşün Öyküsü, şiddetle öneriliyor. 






17 Şubat 2017 Cuma

Sevda Sözleri, Cemal Süreya, YKY



KİTAP YORUMU

3/5

Cemal Süreya'nın Bütün Şiirleri kitabından önce, yine Yapıkredi Yayınlarından çıkan Üstü Kalsın kitabını okumuştum. O zamanlar da Cemal Süreya bana hitap etmemişti ama ben yine okuyup denemek istedim. Çünkü bir kitabı ne zaman okuduğunuz, hangi psikolojide okuduğunuz önemli.

Yine sevemedim. Şiirleri okurken büyük bir duygu eksikliği hissediyorum. Okuduğum şiirlerin çoğunda duyguyu göremiyorum. Satırlar, bana edebi ve duygusal bir dille değil de sanki karşısındaki kişi ile konuşurmuş gibi geliyor. Bazılarınız için bu samimiyet olarak düşünülüp hoşunuza gidebilir. Ama ben şiir okurken duygu istediğim için bu tarz yazımdan hoşlanmıyorum.

Orhan Veli ya da Nazım Hikmet okurken duyguyu net bir şekilde alıyorum ama bunu Cemal Süreya'da yapamıyorum. Benim uyuşamadığım bir şair.

Cemal Süreya hakkında sizler neler düşünüyorsunuz? Çok fazla seveni olan bir şair ve sadece ben mi böyle hissediyorum ya da böyle hissetmemin nedenine ışık tutabilecek birileri var mı merak ediyorum. Yorum olarak yazarsanız mutlu olurum.






-






-


16 Şubat 2017 Perşembe

Yalancılar, E. Lockhart, Pegasus Yayınları


KİTAP YORUMU

5/5

Yalancılar... Nasıl anlatacağımı bilemediğim bir kitap. Sonu o kadar çarpıcı bir şekilde bitti ki hala etkisindeyim ve kitabın sonu haricinde başka hiçbir şey düşünemiyorum.

Sinclair ailesi: her şey yolundaymış gibi davranıp, güçlü gözükmek için çabalayan ama aslında içten içe yaraları olan bir aile. Yalancılar: Johnny, Mirren, Gat ve Cadence. Evet, önemli nokta Cadence. Tramvatik beyin hasarı geçirmiş bir kız.

Kitabın konusuna gelecek olursak. Her yaz Sinclair ailesi kendilerine ait olan bir adaya gidip tatil yapmaktalar. Lakin Cadence'nin 15 yaşının yazında adada geçirdiği bir kaza ile her şey değişiyor. 17 yaşına gelen Cadence hatırlamadığı tatilde neler olduğunu öğrenmek istiyor. Kitap boyunca biraz geçmişten biraz gelecekten giderek sona ulaşıyorsunuz.

O son!! Beni ağlattı!! İlk önce büyük bir şok yaşadım. Gerçekleri öğrendiğimde sinirden ağlamak istedim. Sonunun bu kadar trajedik olmasını sağlayan şey ise, kitabın yavaş ve emin adımlar ile dostluğu, aileyi ve sevdiklerinizi göz önüne alarak anlatması.

Kitabın son sayfasına kadar çok gerildim. 15 yaşının yaz tatilinde neler olduğunu çözmeye çalışırken kafayı yedim. Zekice kurgulanmış, çelişkiye yer bırakmayan bir konu olmuş. Kitabın sonunu okuduğunuzda, kitabı yeniden okumak isteyebilirsiniz. İlk bakış açınız ile sondaki arasında dağlar kadar fark olduğunu göreceksiniz.

Yalancılar, özellikle aile bağlarını, dostluğu, sevdiklerinizi ve her şeyden çok sevdiğiniz insanları kaybetmenin nasıl bir duygu olduğunu size çok iyi yansıtan bir kitap. Gençlik kitaplarını okumaktan son zamanlarda çok sıkılmıştım. O kadar çok dış görünüş ve hastalık konulu gençlik kitaplarına denk gelmiştim ki, bu kitabı görünce içim açıldı. Açıkça söylemek gerekirse kitabın yurt dışında bu kadar sevildiğini bilmiyordum. Elime ulaştığında kitabın kapağını sevememiştim ve okumayı düşünmüyordum. Çok fazla kişinin kitabı okumamı istediğini duyunca alıp okudum.
İYİ Kİ OKUMUŞUM!

Kitabın arka kapağında bir yorum var ''Bu kitap adeta bir saatli bomba'' diye. Yoruma fazlasıyla katılıyorum. Kitap bomba gibi!!



KİTAP ALINTILARI

''Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.''

-

''... sanki konuşmak durumu daha iyi yapabilirmiş gibi. Yaralar ilgiye muhtaçmış gibi.''

-

''Ölmeyecekmişim. Sadece canım çok yanacakmış.''







13 Şubat 2017 Pazartesi

Takvim Kız Şubat, Audrey Carlan, Arkadya Bitter




KİTAP YORUMU

4/5

Takvim Kızı serisinin ikinci kitabı Şubat'ı sevdim. Hatta ilk kitaptan daha çok sevdim. Erkek karakter Alec'in sanatı çok güzeldi. Sevgiyi ve aşkı tasvir ediş şekline bayıldım. Hatta ilk kitaptaki Wes'ten bile daha çok sevdim. Wes her kızın hayalindeki bir karakterdir. Ama Wes'in karakterinden hiçbirşey göremedik. Alec'in karakteri ve işi daha ön plandaydı. Wes işe gidiyor diye çıkıyordu ve bir daha yoktu. Karakteri hakkında hiçbir şey öğrenemedik. Kimle olsun istersin derseniz, Wes ile olsun. Ama Alec karakter olarak daha çok sevdiğim isim oldu.

Kitap bence ilk kitaptan daha iyi. Ama kız karakterin hareketleri hayal kırıklığı idi. Müşterileri ile yatma zorunluluğu olmamasına rağmen hepsi ile yatıyor. Bu beni acayip rahatsız etti ki Wes'i seviyorum deyip başka adamla aynı yatağa girmek nedir? Hadi bunu geçtim. Diyelim ki böyle bir şeyi yaptın. Eğer müşterileri ile yatarsa ekstradan para alması gerekiyor ve müşteriler parayı yatırdığında neden yatırdın diye adamlara çemkiriyor. Tam bir çelişki. Ay bu Mia denen kızdan cidden nefret ediyorum. Bu kıza 10 kitap daha nasıl dayanacağım cidden bilemiyorum. Her erkekle aynı şeyleri yapacaksa cidden bir noktadan sonra seriye son vermek isteyebilirim.

Erkek karakteri ne kadar çok sevdiysem de kız karakterden o kadar nefret ettim Bundan dolayı bir puan kırdım. Seri hakkında net düşüncelerinizi bu kitabı okuduktan sonra karar verebilirsiniz. Çünkü sadece ilk kitabı okumak yorum yapmak açısından yetersiz kalıyor. İlk iki kitabı kesinlikle alıp okuyun!! Ve o harika Alec ile tanışın!


12 Şubat 2017 Pazar

Takvim Kız Ocak, Audrey Carlan, Arkadya Bitter



KİTAP YORUMU

5/5


  • Kitap bitti ve yüzümde kocaman bir tebessüm kaldı. O kadar samimi ve içtendi ki anlatamam. Cidden çok sevdim.
    Takvim Kız serisini bilmeyenler için anlatıyorum. Babasının tefecilere olan bir milyonluk borcunu ödemek için, teyzesinin yanında eskortluk yapmaya başlayan bir Mia var. Her ay bir erkek ile beraber arkadaşlık yapmak zorunda. 12 ay boyunca sürecek, 12 kitaplık bir seri. Geçen ay hiç kitap okuyamadığım için Ocak kitabı kalmıştı. Bu ay hemen okudum.
    Ve Wes... Adama aşık oldum!!! Harika bir karakterdi. Çok çok sevdim. Cidden Wes'in olmadığı bir Takvim Kızı okumak istemiyorum. Ben şimdi gidip, Şubat ayındaki adamı nasıl seveyim, Ocak ayında olanları nasıl unutayım.
    Kızımız Mia'da o kadar ayran gönüllü ki, önüne gelen her erkeğe aşık oluyor. Şubat ayında Allah bilir neler yapacak.
    Serinin sonunda ne olacak bilmiyorum ama ilk kitabını çok sevdim. Sanki bir dizi ya da film izliyormuşum gibi hemencecik bitti. Dili çok rahat ve güzeldi.
    Kitabı seveceğinize eminim. Tavsiye edilir.

  •  

11 Şubat 2017 Cumartesi

Amok Koşucusu, Stefan Zweig, İş Bankası




KİTAP YORUMU

5/5

Amok Koşucusu, Doğu Hint Adaları'na görev için giden bir doktorun hikayesini anlatmakta. Yardıma ihtiyaç duyan zengin, hesapçı bir kadına öfkelenip gururuna yenik düşmesi ile, vicdanı ve duyguları arasında gidip gelmektedir.. Kadının yardım çağrısını geri çeviren doktor daha sonradan kadına yardım etmeyi saplantı haline getirir.

Malezya kültüründe cinnet halinde olma, katletme ve gözü kara bir şekilde hiddetle saldıran anlamına gelen Amok hastalığına yakalanır. Amokun etkisi ile kadına yardım etmeye çalışmasını altmış sayfalık bir hikaye ile görüyoruz.

Kitaba bayıldım diyebilirim. Zweig, altmış sayfanın içinde insan psikolojisinin analizini yapıp, duygusal bir öykü yazmayı başarmış. Yazarın bakış açısına, oluşturduğu karakterlere bayılıyorum. En sevdiğim satırlar, insanların iyilikseverliğinin ve yardımseverliğinin bir noktada bittiğini belirten yerler oldu.

Zweig, ''Evet, sorumluluğun da bir sınırı var... insanın artık daha fazlasını yapmadığı yer...'' diyerek toplumun ve insanların bakış açılarını başarılı bir dille ortaya sermiş.

Kitabı kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Çok seveceksiniz!! 

-


9 Şubat 2017 Perşembe

Genç Werther'in Acıları, Goethe



KİTAP YORUMU

4/5

Genç Werther'in Acıları, Werther adındaki bir gencin, hukuk stajyerliği yaptığı süreçte nişanlı olan Lotte'e aşık olması ile başlıyor. Kitap mektup tarzında yazılmış. İlk yüz sayfa mektup okuduktan sonra sahne üslubuna geçen bir romana dönüşüyor.

Goethe, Werther karakteri aracılığı ile kişisel tutkulardan, genel toplumsal baskılardan, oluşan algılardan ve özellikle insanların genel bakış açılarından bolca bahsetmiş. Altını çizdiğim satırların, iki üç kez okuyup tutkuyu ve coşkunluğu fazlasıyla hissettiğim paragrafların sayısı oldukça çok.

Kitapta işlenen konu; aşk ve aşkın getirdiği umutsuzluk. Kitabı okurken karakteri hissedip, öyle bir umutsuzluğa kapılıyorsunuz ki kendinizi büyük bir hüznün içinde buluyorsunuz. Özellikle son yirmi sayfa, Lotte'e yazılan mektubu okurken ağlamamak elde değil.

Şiirsel bir anlatım olsa da, okurken anlatım tarzında beni rahatsız eden şeyler oldu. Çeviriden mi yoksa yazarın dilinden mi, bilemiyorum ama okurken beni yoran ve rahatsız eden bir şeyler vardı. Bundan dolayı bir puan kırdım.

Kitabı araştırırken karşılaştığım şeyler ile şok oldum. Kitap yayımlandıktan bir süre sonra intihar vakalarının artması ve çoğu kişinin mavi pantolon ve sarı gömlek ile (romandaki karakterin son sayfalarda giymiş olduğu kıyafetler) sokaklarda gezmeye başlamış. Tabii ki bu olaylar kitabın ne kadar etkili olduğunun en büyük örnekleri.

Kitabı okumanızı isterim. Çok etkileneceğinizin ve ağlayacağınızın garantisini veriyorum. Ben İş Bankası yayınlarından okudum. Ama Can yayınlarının çevirisini bilmeyeceğim. Hasan Ali Yücel'in Klasik Dizilerindeki çevirilere güveniyorum. Kesinlikle okuyun!!!! Şiddetle tavsiye edilir!! :) 



-


KİTAP ALINTILARI





''İnsan aslında karmaşık bir varlık değil. Çoğunluğu zamanın büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor. İşte insanın değişmez yazgısı!''




''Tembellik neyse keyifsizlik de odur, tembelliğin bir türüdür. Doğamızın buna eğilimi var, ancak toparlanma gücünü bulursak, kolaylıkla çalışmamız mümkün olur, gerçek hazzı elde etmenin yolu çalışmaktan geçer.''




''Evet, yalnızca bir gezgin, yeryüzünde bir yolcuyum ben! Ya sizler daha önemli şeylerle mi meşgulsünüz?''



''Ah o boşluk! Göğsümün içinde, şurada hissettiğim bu korkunç boşluk! - Eğer onu bir kez olsun, bir kez olsun şu kalbe bastırabilsen, bu boşluktan eser kalmaz diye düşünüyorum çoğunlukla.''




''O kadar çok şeye sahibim, ama ona olan duygularım her şeyi yutuyor; o kadar çok şeye sahibim, ama o olmayınca benim için her şey değersiz.''




''Silahlar dolu -Saat on ikiyi vuruyor! Buraya kadarmış!- Lotte! Lotte, hoşça kal! Hoşça kal!''


-


7 Şubat 2017 Salı

Canım Aliye, Ruhum Filiz, Sabahattin Ali,




KİTAP YORUMU

5/5

Canım Aliye, Ruhum Filiz, Sabahattin Ali'nin eşine ve kızına yazdığı mektupları içeriyor. Kitabın içinde mektupların asıl kopyaları ve yanında çevirisi var. Mektupları tek tek gerçek haliyle kitabın içine koymaları baya orijinal olmuş.

Nişanlılık döneminde yazılan, aşk ve sevgi dolu mektupları daha çok sevdim. Evlilikten sonra yazılan mektuplar sadece yaşanılan olaylara ışık tutuyordu. Ama bu yaşanılan olaylar Sabahattin Ali'i daha iyi tanımaya imkan veriyor.

İlk sayfalarda mektupları okurken, biraz utandım. Sabahattin Ali'nin özel hayatının, sevdiği insanlar için yazdıklarını rahat rahat okuyamadım. Bu konu herkesin farklı açıdan bakacağı ve kimine göre özel hayata saygısızlık kimine göre aman ne olacak deyip geçiştirebileceği bir konu. Ama Sabahattin Ali'nin eşi, Aliye Ali'nin kendisi mektupları Osmanlıcadan Türkçeye çevirerek bazılarını yayımlamış. Bunu duyduğumda içim rahat ederek okudum. Tabii utandığım kısımlar hariç :)

Bu kitapta Sabahattin Ali'nin aşkını, evliliğini, hayatında yaşadığı zorlukları, kızını, nasıl bir eş, nasıl bir baba olduğunu her açıdan görüyorsunuz. Kitabı fazlasıyla sevdim. Sizlerinde seveceğine eminim.

-


KİTAP ALINTILARI

1)
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.

2)
Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım. Fakat aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir bence...

3)
Düşün, dünyada yalnızlık kadar daha feci bir şey var mıdır?

-





Karun ve Anarşist, İskender Pala, Kapı Yayınları




ARKA KAPAK YAZISI

Tarih bir ayna… Aynayı kaplayan bir dilemma…

Kutsal Hermos’un suyuna karışan altının rengi hızla kan kızılına dönüşürken; kâhinler yaklaşan büyük savaşın haberini vermiş, tekinsiz bir hava zengin Lidya diyarını sarıp sarmalamıştı. Bir cephede güçlü askerleri ve görkemli hazineleriyle Aslan Kral Krezüs —nam-ı diğer Karun; diğer cephede terk edildiği ölümü alt edip Pers diyarına hükmedecek olan Keyhüsrev.

Ve aynada sır dolu bir yansıma; tarihin öteki yüzünde devam eden karanlık…

Bir darbeye koşan Türkiye’de polis sirenleri yeri göğü inletiyor, silah sesleri sloganlara karışıyordu. Günleri ve geceleri esir alan terör, sokak çatışmaları, soygunlar, cinayetler her şehirde, her sokaktaydı. Kültür ve sanat kana bulanacaktı. Savrulan hayatlar, imkânsız aşklar…

Kim haklıydı? Ah!..

Karun ve Anarşist, tarihin akışını belirleyen hırsların ve tarihi aşan aşkların romanı. Coğrafyamızın kaderine bilgece bir bakış. İskender Pala’nın hep zevkle okunan usta kaleminden…
(Tanıtım Bülteninden)


-



KİTAP YORUMU

4/5

Karun ve Anarşist, geçmiş ve geleceğin buluştuğu bir kitap. İlk yüz sayfada yoğun tarih ile harmanlanmış, MÖ 500 yıllarındaki Lidyalılar anlatılıyor. Daha sonra konu 80'lerdeki Türkiye'ye, o zamanlar yaşanan darbeye geliyor. Ve sonlara doğru bu iki hikaye birleşip harika bir sona bağlanıyor.

İskender Pala'dan okuduğum ilk kitaptı. Çoğu kişi İskender Pala'yı bu kitabı ile yargılama diğer kitapları daha iyi gibi cümleler kurdu. Ama diğer kitaplarını okumadığım ve bir karşılaştırma yapamadığım için bana bu kitabı gayet güzel geldi.

İlk yüz sayfayı hem sevip hem nefret ettim. Nasıl mı oldu? Bir yandan Tarihi bilgiler çok fazla hoşuma gitti. Yabancı kelimeler fazlaydı. Googledan kelimeleri, şehirleri ve kişileri araştırmak gayet zevkliydi. Ama bir yandan da uzun uzadıya anlatımı, sayfalar arası sürekli tekrara düşmesi beni daralttı.

Kitap 1980'li yıllara gelince biraz daha keyfim yerine geldi ve sanki başka bir kitap okurmuşcasına farklı bir hikayeye giriş yaptım. Sonlara doğru iki konu birbiri ile bağlanıp, yapbozdaki parçalar yerine oturunca kitaptan daha fazla keyif aldım diyebilirim.

Bir kitabın en önemli yeri vermek istediği mesajdır. Ve bu kitabın vermek istediği mesaja bayıldım. İlk yüz sayfada bir ülkede kültürün önemli olduğunu söyleyen satırlar baya iyiydi. Aynı zamanda tarih ve sanatın karşılaştırıldığı yerler çok yerindeydi.

Ben İskender Pala'yı da bu kitabını da sevdim! İlk ama son olmayacağı kesin. Sizler daha önceden İskender Pala'nın diğer kitaplarını okuyup, sonra Karun ve Anarşist'i okuyacaksınız belki benim hissettiğim şeyleri hissedemeyebilirsiniz. Ama ben gayet memnun kaldım. Tekrara düşen sayfaların boğuculuğu yüzünden bir puan kırdım. Onun dışında mükemmel! 

-

KİTAP ALINTILARI

1)
Sordunuz diye söyleyeyim ki bir ülkeyi ayakta tutan şey -elbette bana göre- asker değil, zaferler değil, yalnızca ve yalnızca culturadır; gelenek ve sanatla yükselmiş bir  culturaus, belki bir spohia, yüce kral.
(Buradaki ''cultura', kültür anlamına gelmektedir.)

2)
Savaş gelip çatınca ülkedeki neslin ölmesi değildir asıl kötü olan, o ülke culturasının ölmesidir. Bir ülkede bütün bir nesil ölmüş olsa bile, cultura yaşıyor olduktan sonra o ülke küllerinden yeniden doğar.

3)
Bir toprak, ancak cultura sayesinde vatana dönüşür.

4)
Nice kıt kanaat yaşayan insan tanıdım ki altına hükmedenlerden daha talihliydiler. Nice insan da tanıdım ki masallardaki kadar zengindiler ama mutsuz öldüler.

5)
Güzeli sevmek nasıl İlahi bir nimet ise, güzeli sanat yoluyla anlatmak da o derece tanrısal olacaktır.

6)
Eğer muhatabında bir iyileştirme yapmayacaksa sanat eseri üretmenin ne anlamı veya ne gereği olabilirdi ki? Eğer bir sanat eseri insanı olumlu yönde geliştirmiyorsa zaman ve emek israfından başka ne olabilirdi ki?

7)
Culturusa sahip olmadan fikir sahibi olunamaz.

8)
Elbette bilgi hem mutluluk, hem acı verir ama hiçbir acı cehaletten daha fazla zahmet verici değildir.

9)
Mutlu insan, yalnızca midesi doyan değil, bilakis ruhu ve gönlü doyan insandır.

10)
Dünyada olup bitenlere akıl erdirmek zordu.

11)
Birileri için umutsuzluk getiren şey diğerlerine hayal kurduruyordu.

12)
Şiddet, sanatın giremediği yerlerde serpilip yayılır.

13)
Biz tarih yapıyoruz, onlar sanat yapıyor. Biz tarihin kalbinde bir isim, onlarsa zamanın çehresinde bir süs. Yüzyıllar sonra bizi hatırlayanlar bir kronolojiden, sanatçıları hatırlayanlar ise hala bir eserden bahsediyor olacaklar. Biz bir neslin kahramanı, onlarsa nesiller boyu kahraman...

14)
Toprağın altında sultan yahut köle eşittir ama eser üretenler değil.

15)
Mutluluklar hep kısa sürüyordu nedense. Uzun yıllar çekilen derin ıstıraplardan sonraysa, çehreler bir mutluluğu uzun süre kaldıramıyordu. Hep kederden ağlayan gözler sevinçle kaç damla dökebilirdi ki?

16)
Hiçbir canlı mutlu değildir!

17)
Şu dünyada düşmanın yoksa başarılı olamadın demektir!

18)
Anlayamıyorum, bir insan diğerini nasıl öldürebilir; hele de düşüncesinden dolayı; hiç anlayamıyorum.